Türkiye’de epik tiyatro türü ve kabare tiyatrosunun öncüsüdür. Haldun Taner’in eserlerinde
gözlemin, mizahın ve yerginin önemli yeri vardır. Büyük şehrin düzensiz ve çelişkilerle dolu
yapısını, görgüsüzlük ve bilgisizliğini yansıtan öyküleriyle tanınmıştır.
Galatasaray Lisesi, Heidelberg Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde, İstanbul
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Alman Dili ve Edebiyatı Bölümünde, Max Reinhardt Tiyatro
Enstitüsü’nde eğitim gördü. Üniversitelerde edebiyat ve sanat tarihi dersleri verdi.
Skeç, öykü, oyun, kabare, senaryo, hiciv, fıkra, köşeyazısı türlerinde yazdı. Devekuşu
Kabare’yi, Bizim Tiyatro’yu, Tef Kabare Tiyatrosu’nu kurdu. Küçük Dergi’yi çıkardı.
Öykülerini ve yazılarını Yedigün, Ülkü, Yücel, Varlık, Küçük Dergi, Yeni İnsan dergilerinde,
Yeni Sabah, Milliyet, Tercüman gazetelerinde yayınladı. Tercüman ve Milliyet gazetelerinde
uzun yıllar, “Devekuşuna Mektuplar” başlığıyla fıkralar yazdı.
Keşanlı Ali Destanı adlı epik oyunu ile dünya çapında tanındı, oyun Atıf Yılmaz tarafından
sinemaya aktarıldı (1964). Yeni İstanbul, Atlantis, Varlık, Sait Faik, Türk Film Dostları
Derneği, TDK, Bordighera Avrupa Mizah Festivali, Sedat Simavi ödülleri kazandı. Bilgi
Yayınevi, bütün eserlerini dizi halinde basmıştır.
Geleneksel Türk sanatlarıyla dünya sanatını birleştiren, halk diliyle yazan Haldun Taner,
açık seçik ve içten yazdı, kafasına ve kalemine özen gösterdi, ironiyi her zaman kullandı,
halkçılığıyla ve siyasi edebi grupların dışında kalmasıyla sevildi, eserleri dünya dillerine
çevrildi.
Haldun Taner’in “Zaten aktör dediğin nedir ki? Sahnede varken varsındır. Perde kapandığı
zaman replikler uçuşur, herkes dağılır ve bitti.” sözleri Türk tiyatro tarihine geçmiş ve
sayısız kez kullanılmış bir kalıp haline gelmiştir.
BaşYapıtları***
Günün Adamı, 1953
Keşanlı Ali Destanı, 1964.
Sersem Kocanın Kurnaz Karısı, 1971.
Gözlerimi Kaparım, Vazifemi Yaparım, 1979.
Fazilet Eczanesi, 1982.
Devekuşuna Mektuplar, 1960, 1977.
Hak Dostum Diye Başlayalım Söze, 1978.
Ölürse Ten Ölür, Canlar Ölesi Değil, 1979.
Çok Güzelsin, Gitme Dur, 1983.
Berlin Mektupları, 1984.
Olcay Dursun1985.
Yaşasın Demokrasi, 1949.
Tuş, 1951.
Şişhaneye Yağmur Yağıyordu, 1953.
Ayışığında Çalışkur, 1954.
Onikiye Bir Var, 1954.
Konçinalar, 1967.
Olcay´ın Sabah Yürüyüşü, 1969.
Hikayeler, 1970.
Enduplazmik Retiklum, 1954.
Oynanmış Oyunları [değiştir]Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım
Dışardakiler, 1957.
Ve Değirmen Dönerdi, 1958.
Fazilet Eczanesi, 1960.
Lütfen Dokunmayın, 1960.
Eşeğin Gölgesi, 1965.
Zilli Zarife, 1966.
Ayışığında Şamata, 1977.
Vatan Kurtaran Şaban, Tiyatro
Bu Şehristanbul ki
Astronot Niyazi
Ha Bu Diyar
Aşku Sevda
Dev Aynası
Günün Tahteravallisi
Huzur Çıkmazı
Fıkra-Gezi-Söyleşi [değiştir]Devekuşuna Mektuplar
Hak Dostum Diye Başlayalım Söze
Ölürse Ten Canlar Ölesi Değil
Giris
Yazinsal biçembilim (stylistics) öykülerin ve diger sanatsal metinlerin incelenmesinde
dilbilim yöntemlerini araç olarak kullanan bir alandir. Sözkonusu alan öyküde dilbilimsel
sorgulamayi gerçeklestirir. Öykülerin içinde bulunan deger yargisi dizgelerini ve inanç
dizilerini kesfetmeyi amaçlar. Diger bir deyisle, dile yansiyan kimi düsünsel akimlari
(ideolojileri) kesfetmeye çalisir (Simpson, 4-5).
Yazinsal biçembilimi diger yazinsal elestiri yöntemlerinden farkli kilan, yazinsal
biçembilimin öykü dahil tüm yazinsal metinlerde, yazarlarin dilbilim kullanimlarini
vurgulamasi ve incelemesidir. Çagdas yazinsal biçembilim incelemeleri belirli bir “yazin
dili”nden degil yazinsal iletisimden sözeder. Bu yaklasima göre belirli bir yazin dili
yoktur. Ancak yazinsal iletisim vardir. Yazinsal iletisim ise dilde deneysellige ve
yaraticiliga yer verir. Bu nedenle de öncelikli bir alandir. Iste bu bakis açisi, yukarida
sözedilen bu bilim dalini diger geleneksel elestiri yaklasimlarindan farkli bir düzleme
çikarir. Çünkü geleneksel elestiri “yazindili”nin özel bir dil biçimi oldugunu savunmaktadir
(Simpson, 1993:4).
Haldun Taner öykülerinde yazinsal iletisim - deneysellik - yaraticilik özelliklerinin nasil
ortaya çiktigini (1) öyküde bilgisellik ve (2) öyküde yazinsal anlam kistaslarina göre
incelemeyi amaçlayan bu arastirmada izlenecek olan yönteme deginmeden önce, Haldun Taner
öykücülügünün genel özelliklerine kisaca göz atmak yerinde olacaktir.
Haldun Taner ve Öykücülügü Üzerine
Öykülerinin tümünde genciyle yaslisiyla Istanbul insanini Istanbul’da insan yasamlarini ve
Istanbul semtlerini anlatan Haldun Taner’in “Türk edebiyatinda iyi bir hikaye ve tiyatro
yazari olarak kabul edilmesinde, sanatinin özünde güzel bir dil, alisilmamis ve ender
islenmis konular, eserlerinde iyi bir yapi ve kurgu düzeni olmasinin yaninda, yazarin
kültürel birikimi de önemli bir yer tutar” (Yalçin, 1995:91). Siddika Dilek Yalçin, Haldun
Taner’in Hikayeleri ve Hikayeciligi (1995) adli eserinde Haldun Taner’in öykülerinin tümünde
ödrt temel nokta saptadigini belirtmektedir. Bu noktalari Yalçin’in sözkonusu eserinde
sözettigi sekilde özetlemek olasidir: (Yalçin, 1995: 78-90).
1. Hikayelere kültür açisindan yaklasim: Haldun Taner “hikayelerinde iki kültür arasinda
kimlik arayisi içinde olan insanimizi tüm yönleriyle” islemektedir (Yalçin, 1995: 79).
2. Hikayelerinde insanin özünü yakalama: Bu konuda Yalçin sunlari yazmaktadir eserinde:
“Haldun Taner, hikayelerinde insana ve insanliga duydugu derin sevgiyi anlatir. Onun
insancil tutumu, çagimiz insaninin gerçegi ile çatismaktadir… Taner, hikayelerinde toplum,
doga ve kendi iç dünyasi içinde sikisip kalan insaninin trajedisini anlatir. Bunun için
toplumumuzun her kesiminden insan hikaye kurgusu içinde yer alir. Özellikle hizli degisim ve
kimlik arayisi içinde olan kisiler, yasli insanlar, kadinlar, aldatilan erkekler, ekalliyet,
küçük insanlar, çesitli meslek gruplarinin temsilcileri… hikayelerin tipik kisileridir.
Görünürde anlatilan, bizim insanimizdir. Ve yazarin bizim insanimiza yaklasimi, ona bakisi
olumludur.” (Yalçin, 1995: 83).
3. Toplumsal degisim: Taner’in öykülerinde görülen toplumsal bakis açisina Yalçin yine ayni
eserinde söyle yaklasmaktadir:
“Haldun Taner’in eserinde görülen diger bir temel sorun da, toplumsal, politik ekonomik
kosullara paralel olarak degisen toplumumuzun durumunu vermektir. Çagimizda tüm dünya hizli
bir degisim içine girmistir. Yazar bu temel sorunu iki yönlü bir yaklasimla anlatir. Taner
ilk olarak degisimin kendi toplumumuzda yaptigi tahribat hakkinda bilgi verir, sonra Bati
kültürü ve medeniyetinin bu degisimi nasil yasadigi sorusuna cevap arar ve bu degisim
karsisinda aksayan yönleri mizahi bir anlatim tutumu ile elestirir. (84)… hikayelerinde
toplumsal degisimin kültür yönünün agirlikli olarak yansitir.” (86).
4. Devekusu kompleksi: Taner’in öykülerinde ortaya çikan devekusu kompleksine yaklasimini
yine Yalçin su sekilde açiklamaktadir: (1995: 88-89)
“Yazar, tüm eserlerinde bir gerçegi sorgulamakta ve insanlarin sartlanmisliklari üzerinde
israrla durmaktadir. Taner, elestirel düsüncenin toplumumuzda yerlesmemis olmasina ve
insanimizin kendisine sunulan her seyi körü körüne kabullenmesine tahammül edemez. Taner
eserden esere sekil degistirerek de olsa, her defasinda egemen degerleri sorgulamaktadir…
(88) Taner devekusu misali basini kuma sokan halki gerçekleri görmeye çagirir. (89)
Haldun Taner’in öykülerinin genel konularini Yalçin söyle siniflandirmaktadir: (1995:
94-150)
1. Yasli insanlarin dünyasi - yaslilik: (Sebati Bey’in Istanbul Seferi, Sahib-i Seyfü Kalem,
Kantar Katibi Ali Riza Efendi vb.)
2. Aldatilan erkek ve ihanet: (Allegro Ma Non Troppo, Geçmis Zaman Olur ki, Isgüzar bir
Polis, Kaptanin Namusu vb.)
3. Ekalliyet: (Beatris Mavyan, Harikliya, vb.)
4. Küçük Insanlar: (Fasarya, Ases, Ayak vb.)
5. Kültürel Obje Olarak Insan: (Kizil Saçli Amazon, Seytan Tüyü)
6. Toplumsal bir Obje olarak Insan: (Töhmet, Tus)
7. Doga: (Heykel, Sonsuza Kalmak, vb.)
8. Yasam: (Sishane’ye Yagmur Yagiyordu, Yalida Sabah, Piliç Makinesi, Küçük Harfli
Mumluklar, vb.)
Yöntem
Bu arastirmada Haldun Taner’in öykülerinde yazinsal iletisim, deneysellik ve yaraticiligi
saglayan iki ögenin varligina deginilecektir: (1) Bilgisellik ve (2) yazinsal anlam. Öyküde
bu olgularin nasil ortaya çiktigini kisacak asagidaki gibi özetlemek olasidir.
1. Öyküde Bilgisellik
Öykülerin derin yapilarindaki kavramsal yapilari ile yüzeysel dilbilgisi yapilari arasinda
bir tür iliski vardir. Bir öykünün her tümcesinin içinde öykü metninin tümüne dagilmis olan
bir bilgi bütününün sadece bir parçasi bulunmaktadir. Tüm bu bilgi parçaciklari öykünün
izleksel yapisini olustururlar. Halliday tümcelerin ve öykülerin herbirinin birer baslangiç
noktasi oldugunu belirtmektedir. Bu durumu açiklamak için de tümcelerde konuyla ilgili üç
tür bilginin sakli oldugunu savunmaktadir. Halliday bu bilgileri su sekilde açiklamaktadir.
(1985: 36-39)
A. Öyküde metin düzlemindeki bilgiler:
Öykü metninde sözcük, sözcük öbegi, tümcecik ve tümce gibi dil birimleridir.
B. Öyküde iletisim düzlemindeki bilgiler:
Öyküde yazarin kisilerarasi düzlemde iletmeyi amaçladigi bilgilerdir.
C. Öyküde düsünsel düzlemdeki bilgiler:
Öyküde konu ve içerikle ilgili olan bilgilerdir.
2. Öyküde yazinsal anlam
Öykü metindeki sözcük, sözcük öbegi ve tümceler öyküdeki anlamlari dizgesellestirirler.
Bunlar aslinda öyküdeki göstergelerdir. Hiç biri tek bir kavrami yansitmazlar. Bu
göstergeler degisik durumlarda degisik anlamlar kazanirlar. Bunlarin herbirinin birer “anlam
çerçevesi” bulunmaktadir (Aksan, 1995: 73-75). Bir gösterge öyküde birlikte kullanildigi
diger bir göstergeye kendi anlam çerçevesinden ileriye ya da geriye yönelik olarak kimi
anlamlari aktarmaktadir. Öyküde yazinsal anlam üç sekilde ortaya çikmaktadir:
A. Göndergesel anlam: Bir sözcügün ya da tümcenin temel anlami, diger bir deyisle onun
gönderimde bulundugu bir insan, nesne, soyut bir kavram, durum ya da olaydir (Sözlüksel
anlam).
B. Toplumsal anlam: Bir sözcügün ya da tümcenin anlaminin sözlüksel olarak degil de
toplumsal sinif, etnik gruplasma, bölgesel köken, cinsiyet yas ve baglam gibi toplumsal
faktörler tarafindan belirlenmesidir.
C. Etkisel anlam: Dili kullanan kisinin duygularini, davranisini, egilimlerini ve belirli
bir durumda ya da sürmekte olan baglamla ilgili olan düsüncelerini yansitir. Örnegin,
Türkçe’deki eyvah, tüh, vah, oh, ah gibi ünlemlerin etkisel anlamlari vardir.
Kisacasi, yukarida sözedilen tüm bu özellikler öyküdeki yazinsal iletisimi, yazarin
deneyselligini ve yaraticiligini, dolayisiyla da öykünün yazinsal anlamini olusturmaktadir.
Haldun Taner Öyküsünde Yazinsal Anlamin Ortaya Çikisi: Yazinsal Iletisim - Deneysellik -
Yaraticilik
Öyküde yazinsal anlami olusturan yazinsal iletisim - deneysellik - yaraticilik üçlüsünün
Haldun Taner’in öykülerinde nasil ortaya çiktigi, yazarin “Artirma” adli öyküsünden alinan
bölümlerin bilgisellik ve yazinsal anlam konularinin alt basliklarinin örnekleri olarak
irdelenmesi suretiyle açiklanacaktir.
Haldun Taner’in “Artirma” adli öyküsünün konusu kisaca söyledir: Öykü iki tip insanin
varligindan sözetmekte ve onlarin tanimini vermektedir. Birinci tip insan toplumun zengin
ama görgüsüz sinifinin temsilcisidir. Haci Aga’nin simgeledigi bu sinif sürekli olarak
müzayede salonuna gidip seçim yapabilmekte ve degerli seyleri sirf pahali olduklari için
satin alabilmektedir. Öykünün baskisisinin simgeledigi ikinci sinif ise, baskalarinin
mutlulugu için ve onlarin seçimleri dogrultusunda yasayan, onlarin basarisi için kendisini
basamak yapan ve maddi güce sahip olmayan siniftir. Taner yasamdaki bu ikilem ve
adaletsizlik ile müzayede salonlarinda bu iki sinif temsilcilerinin karsilasmasi arasinda
bir tür kosutluk kurmaktadir. Çünkü yazara göre yasam bir açik artirmaya benzemektedir.
Yasamda oldugu gibi müzayede salonlarinda da yerinde ve zamaninda karar vermek gerekir.
1. Bilgisellik: Haldun Taner’in öyküsünde metinsel, iletisimsel ve düsünsel düzlemlerde
ortaya çikan bilgisellik olgusu.
ÖRNEK 1: “Kim alirsa alsin, o avukatin, mühendisin, müteahhidin, doktorun, tüccarin, o kimse
kimin, etiketini oraya koymasini bir çesit lüzumsuz övünme sayiyorum.” (Taner: 78)
Taner’in degerli bir sözlügü satin alan Haci Aga’nin o sözlügün degerini bilecek bir insan
olmadigini, oysa, sözkonusu sözlügün degerini verecek insanin da onu elde edebilecek parasal
güce sahip olmadigini anlattigi “Artirma” adli öyküsünden alinan örnege bakildiginda,
sayiyorum yükleminde gizli olan ve 1. tekil kisi eki -m ile belirtilen 1. kisi adili ve ana
tümcenin öznesi olan ben sözcügünün kisilerarasi bilgiyi aktaran bir araci oldugu için
iletisim düzleminde bulundugu görülmektedir. Çünkü bu tümcede ben olayi okuyucuya aktaran
kisi konumundadir. Örnekten de anlasildigi üzere dilin kisilerarasi olma islevi vardir.
Burada öyküyü anlatan baskisi, düsüncelerini ve toplumun belirli bir kesimi hakkindaki
yorumunu ve elestirisini okuyucuya aktarabilmek için öykünün dilini araç olarak
kullanmaktadir. Böylelikle de yazar kendi deger yargi ve egilimlerini kendisi ve okuyucusu
arasinda bir tür iliski kurma yoluyla öyküsüne yansitmaktadir. Dilin bu sekilde kisilerarasi
olma görevi kisinin hem iç hem de dis özelliklerini ortaya koymaktadir. Öte yandan, yan
tümcenin özneleri olan avukat, müteahhit, doktor, tüccar sözcükleri ise etiketi koyma
islemini gerçeklestiren kisiler olduklari için düsünsel düzlemdeki konu durumundadirlar ve
kisilerarasi olma özelligini tasimaktadirlar (Erden, 1998: 56).
Taner’in sözkonusu öyküsü toplum içinde bulunan ve birbirinden çok farkli olan iki insan
tipini tüm yönleriyle incelemektedir. Öykü ayni zamanda da her iki insan tipinin özünü
yakalamaktadir. Öykünün baskisisi toplumla kendi iç dünyasi arasinda sikisip kalmistir ve
kendi kendisiyle hesaplasmaktadir. Bu kisi zamaninda ve yerinde karar vermekte
zorlanmaktadir. Bu nedenle de tipki açik artirmada oldugu gibi yasaminda da gerçekten
istedigi seyler elinden kayip gitmistir.
ÖRNEK 2: “Elimi uzatsam benim olacak bir vazoya sirt çevirip baskasina kaptirinca onu benden
çalinmis saymak neden?.. Kendi densizligimden..
Bu huyda bir insan için, artirma yerinden daha üzücü, daha kahir verici bir yer
düsünülebilir mi?
Artirma nedir? Almaga çabuk karar veremediginiz bir matahin baskalari tarafindan artirilip
gözünüzün önünde götürüldügünü görmege katlanmaktan baska?… (Taner: 80)
Örnek 2′de öykünün baskisisinin iç dünyasi ile toplum arasindaki sikismisligi arasindaki
çatisma hakkindaki bilgi okuyucuya, soru-yanit biçiminde iletilmektedir. Soruyu baskisi
kendi kendisine sormaktadir. Yanitini ise yine kendisi vermektedir. Aslinda baskisinin bu iç
hesaplasmasi metin düzlemine soru tümceleri ve bu soru tümcelerine yanit olan diger soru
tümceleri seklinde yansimaktadir. Baskisi ile toplumun diger sinifindan olan kisiler
arasinda gelisen iletisim biçimi soru tümcelerinin edilgen olan yüklemlerinde ortaya
çikmaktadir:
“çalinmis saymak…”
“baskalari tarafindan artirilip gözünüzün önünde götürüldügünü görmege katlanmak…”
Görüldügü üzere çalinmis, artirilip, götürüldügünü yüklemleri edilgen olduklari için,
baskisinin kisisel hatalarinin toplum tarafindan nasil degerlendirildigini
göstermektedirler.
2. Yazinsal anlam: Haldun Taner’in öyküsünde kimi göstergeler kendi anlam çerçevelerinden
öykü içinde ileriye ya da geriye yönelik olarak kimi anlamlar ve çagrisimlar
aktarmaktadirlar.
ÖRNEK 3: “Sergilerden çiktigim yok gibi… Resim, heykel, seramik, elisleri sergisi, ne
olursa gidiyorum. Gidip de bir sey mi aliyorum? Yooo.. Sadece bol bol bakiyor ve
hayiflaniyorum. Evet tam deyimi bu, hayiflaniyorum. Bakiyor bakiyor, satin alinmis eserlere
aciniyorum - Aciniyorum daha yerinde - (Taner: 78)
Örnek 3′te görüldügü üzere öykünün baskisisinin kullandigi dil onun duygularini, davranis
biçimini, yasam ve açik artirma konusundaki düsüncelerini yansitmaktadir. Bu durumda öyküde
bir etkisel anlam olusturmaktadir. Bu etkisel anlami olusturan dil kullaniminin
özelliklerini su sekilde siniflandirmak olasidir:
a. Baskisi gündelik dil kullanmaktadir.
b. Baskisinin dil kullanimi düsünce akisina kosuttur ve bu nedenle de akicidir.
c. Baskisinin dil kullanimi ünlem içermektedir: Yooo
d. Baskisi kimi sözükleri yinelemektedir: bol, hayiflaniyorum, bakiyor, aciniyorum.
e. Baskisi soru sormakta ve bu soruyu yine kendisi yanitlamaktadir: “… bir sey mi
aliyorum? Yoooo. sadece bol bol bakiyor…”
f. Baskisi yarim kalmis tümceler kullanmaktadir: “… aciniyorum-aciniyorum daha yerinde.”
Öykünün giris paragrafi olan Örnek 3′teki dil kullanimi, öykünün diger bölümlerine
gönderimde bulunmaktadir. Çünkü sözkonusu bölüm baskisinin bakis açisini, öykünün yer aldigi
mekani ve toplumun eylemini (eserlerin satin alinmasi) okuyucuya tanitmaktadir. Aslinda bu
bölüm asagida (Örnek 4) verilen öykünün son paragrafinin okuyucuda yarattigi etkisel anlami
tamamlamaktadir:
ÖRNEK 4: “Sirtimda, yeni tersyüz ettirdigim pardesüm, içimde yine hiçbir sey almayacagim
yeni bir arttirmaya katilma hevesi, dudagimda hüzünden mi, sevinçten mi ileri geldigi belli
olmayan çarpik bir gülümseme, kabara kabara, oradan, arttirma yerinden uzaklastim (Taner:
100).
Örnek 4′teki etkisel anlami olusturan dil kullaniminin özelliklerini ise su sekilde
siniflandirmak olasidir:
a. Baskisi gündelik dil kullanmaktadir.
b. Baskisinin dil kullanimi düsünce akisina kosuttur ve bu nedenle de akici ve hizlidir.
c. Baskisi sözcük yinelemektedir: kabara kabara
d. Baskisinin dil kullaniminda gündelik dil kullanimina özgür birbirine gönderimde bulunan
sözcükler görülmektedir: Oradan … arttirma yerinden uzaklastim. (Arttirma yeri kendinden
önce gelen oradan sözcügüne gönderimde bulunmaktadir.)
ÖRNEK 5: “Bir tarafindan begenilmis, ayirtilmis kaporasi verilmis, baskasi heveslenmesin
diye de altina alanin adresi ilistirilmis, bir resim, bir kilim, bir vazo, bir ne bileyim
ben, biblo gördüm mü, içimin yagi eriyor. Alana garez oluyorum. Ossaat gözüm dönüyor. Kim
alirsa alsin, o avukatin, mühendisin, müteahhidin, doktorun, tüccarin o kimse kimin,
etiketini oraya koymasini bir çesit lüzumsuz övünme sayiyorum (Taner 78).
Yukaridaki örnekte görüldügü üzere tümcelerin anlamlari sözlüksel olarak degil de toplumsal
sinif, gruplasma ve meslek gibi toplumsal faktörler tarafindan belirlenmektedir.
ÖRNEK 6: “Bu vazo var ya, hani su kart vizitimin yanindaki demek istiyorlar…” iste onu ben
aldim ahbap… Ben Insaat Müteahidi Filan Filanim. Adresim kartin sol kösesinde yazili.
Ayaspasa’da Gülnur Apartmaninin falanca kati. Telefon numaram, dört yüz doksan dokuz bin,
dokuz yüz doksan alti. Iste bu vazoyu oraya götürecegim. Istedigim çiçeklerle süsleyecegim.
Benim oldu o artik, istesen de alamazsin efendi… Avucunu yala, talihine küs, aptalligina
doyma, e mi? (Taner: 78)
Örnek 6 Taner’in öyküsünde toplumsal anlami olustururken deneysellik ve yaraticilik
yetilerini nasil ortaya koyduguna isaret eden özgün bir örnek olarak gösterilebilir. Çünkü
yazar bu bölümde toplumun zengin ve istedigini kolaylikla elde edebilen kesimi hakkindaki
görüslerini o kesime ait birinin kendi agzindan aktarmaktadir.
SONUÇ
Haldun Taner öyküsünü olustururken öyküdeki yazinsal iletisim deneysellik ve yaraticilik
özelliklerini, düsünce akisina uyumlu, hizli ve akici günlük dil kullanimlari, soru-yanit
araciligiyla kendi kendini sorgulama, yarim kalmis tümceler, sözcük yinelemeleri ve ünlemler
araciligiyla gerçeklestirmektedir. Bu durum da onun öykülerini Türk öykücülügü içinde
dinamik, özgün ve farkli kilmaktadir.